top of page

Hünsa, İnterseks

  • Yazarın fotoğrafı: Murat Durdu
    Murat Durdu
  • 6 gün önce
  • 2 dakikada okunur

Arap kültüründe ve özellikle İslam’ın ilk dönemlerinde (Cahiliye ve erken İslam dönemi) hünsa (خنثى)** kelimesi, cinsiyeti belirsiz olan veya her iki cinsiyete ait organları birden taşıyan kişiyi ifade ederdi. Günümüz tıbbi terimiyle interseks (hermaphrodit veya cinsiyet gelişim bozuklukları) durumları) bireylere karşılık gelir.


Erken İslam dönemi fıkhi ve kültürel anlamı


Kelimenin kökeni: Arapça “h-n-s” kökünden gelir, “yumuşaklık, kadınsılaşma, cinsiyetsizlik” anlamı taşır. Cahiliye döneminde de kullanılırdı ama İslam'la birlikte fıkhi bir mesele haline geldi. İki ana türü vardı:


Hünsâ-i gayr-i müşkil (cinsiyeti belli olan hünsa): Zamanla hangi cinsiyete ait olduğu anlaşılır (örneğin idrar yapma şekli, sakal çıkması, adet görmesi vb. ile).


Hünsâ-i müşkil (cinsiyeti belirsiz kalan hünsa): Ömür boyu hangi cinse ait olduğu tespit edilemez. Bu kişi. Bu durum fıkıhta en çok tartışılan konuydu.


Fıkhi hükümleri (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli mezheplerinde detaylı ele alınmıştır):


Mirasta hangi payı alacağı (erkek mi kadın mı, yoksa yarı yarıya mı?)

Namazda safın neresinde duracağı (erkeklerin safında mı, kadınların safında mı?)

Evlenebilir mi, kiminle evlenebilir?

Hacda ihram giyerken, mahremiyet kurallarında nasıl davranacağı?

Cuma namazı, şahitlik, had cezaları gibi konularda statüsü ne olacak?


Cahiliye döneminde durumu


  • Bazı kabilelerde hünsa çocukları uğursuzluk sayılır, öldürüldüğü veya çöle bırakıldığı rivayetleri vardır.

  • Bazılarında ise kahinlik yaptığı, kutsal kabul edildiği de olmuştur (özellikle Güney Arabistan’da).

  • Erken İslam’da tutum: İslam bu kişilere karşı insani ve adil bir yaklaşım getirmiştir. Öldürülmeleri kesinlikle yasaklanmış, hakları korunmuş, cinsiyeti tespit edilemiyorsa “en ihtiyatlı hüküm” uygulanmıştır (örneğin mirasta daha az pay verilmesi, namazda ayrı durması gibi).


Özetle: İslam’ın ilk dönemlerinde “hünsa”, bugünkü interseks bireyleri ifade eden, hem tıbbi hem de yoğun şekilde fıkhi bir meseleydi ve dört mezhepte de çok detaylı hükümler geliştirilmiştir. Günümüzde bu hükümler hâlâ klasik fıkıh kitaplarında (Mevsılî’nin el-İhtiyar’ı, İbn Kudâme’nin el-Muğni’si, Nevevî’nin Ravdatü’t-Talibin’i vb.) aynı terimle geçer.

Yorumlar


bottom of page