Nizam ı Alem
- Murat Durdu
- 24 Ağu
- 2 dakikada okunur
Nizam-ı Âlem, Osmanlı Devleti'nin temel politik ve ideolojik hedeflerinden biri olan "dünya düzeni" veya "evrensel düzen" anlamına gelir. Bu kavram, İslam'ın kutsal buyrukları ve Türk-Moğol devlet geleneğiyle yoğrulmuş, dünyada adaleti ve huzuru sağlamak için Osmanlı'nın ilahi bir misyonu olduğuna inanılan bir anlayıştır.
Nizam-ı Âlem düşüncesinin ana unsurları şunlardır:
Evrensel Adalet: Padişahın, sadece kendi topraklarında değil, tüm dünyada adaleti ve düzeni tesis etmekle yükümlü olduğu inancı. Bu, Osmanlı'nın fetih politikasını ve genişlemesini meşrulaştıran en önemli dayanaklardan biriydi.
Devletin Bekası: Devletin, hanedanın ve düzenin sürekliliğini sağlamak için alınacak her türlü tedbirin haklı olduğu düşüncesi. Fatih Sultan Mehmed'in çıkardığı kanunnamede yer alan "kardeş katli"nin meşrulaştırılması da bu anlayışın bir parçasıdır. Taht kavgalarını engelleyerek devletin parçalanmasını önlemek için böyle bir uygulamanın gerekli olduğu savunulmuştur.
İlahi Misyon: Osmanlı padişahlarının, İslam halifesi olarak dünyayı küfür ve kaostan kurtarıp, barış ve düzeni getirmekle görevli olduğu inancı. Bu misyon, hem dini hem de siyasi bir kimlik kazandırmıştır.
Nizam-ı Âlem, yalnızca askeri fetihleri değil, aynı zamanda devletin iç işleyişini, hukuk sistemini ve toplumsal düzenini de şekillendirmiştir.
Kardeş Katli uygulamaları
III. Murad, 1574 yılında babası II. Selim'in vefatı üzerine tahta çıktığında, Osmanlı tarihinde ne yazık ki sıkça görülen bir geleneği devam ettirerek, kardeş katli uygulamasını hayata geçirmiştir. Osmanlı'da, taht kavgalarını ve iç savaşı engellemek amacıyla "nizam-ı âlem" (dünyanın düzeni) adı altında, tahta çıkan padişahın erkek kardeşlerini öldürtmesi bir devlet politikası haline gelmişti.
III. Murad ve Kardeş Katli
III. Murad, tahta geçtiği gün, babası II. Selim'in hayatta olan beş erkek kardeşini (Şehzade Mustafa, Şehzade Abdullah, Şehzade Osman, Şehzade Süleyman ve Şehzade Mehmed) boğdurarak katlettirmiştir. Tarihi kaynaklara göre bu, padişahın annesi Nurbanu Sultan ve dönemin güçlü sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa'nın da onayıyla gerçekleşmiştir. Bu olay, o dönemin Osmanlı toplumunda büyük bir şok etkisi yaratmış ve tarihe "kardeş katli"nin en acımasız örneklerinden biri olarak geçmiştir.
Bu tür olaylar genellikle resmi kayıtlarda ve padişahların kendi hatıralarında detaylı olarak yer almaz. Bunun nedeni, bu eylemin ne kadar acımasız ve tartışmalı olduğunun farkında olunması ve devletin bu tür hadiseleri bir "devlet sırrı" gibi ele almasıdır. Bu nedenle, III. Murad'ın bu konuda yazılı bir hatırası veya pişmanlığını dile getiren bir mektubu bulunmamaktadır. Ancak bu olay, dönemin tarihçileri ve yabancı elçilerin raporlarında geniş yer bulmuştur.
Kardeş Katli Geleneğinin Son Bulması
Osmanlı'da kardeş katli geleneği, III. Murad'ın oğlu olan III. Mehmed'in tahta çıktığında 19 erkek kardeşini ve 15 hamile cariyeyi boğdurmasıyla korkunç bir zirveye ulaşmıştır. Bu olaydan sonra, padişahlar tahta çıkışında kardeşlerini öldürmek yerine, onları sarayda, "Kafes" adı verilen özel bir bölümde göz hapsinde tutma uygulamasına geçmiştir.
Bu yeni sisteme geçen ilk padişah ise I. Ahmed olmuştur. Oğlu Osman'ı (II. Osman) ve kardeşi Mustafa'yı (I. Mustafa) öldürmemiş, böylece Osmanlı'da kardeş katli uygulaması sona ermiştir. Ancak, Kafes sistemi de şehzadelerin psikolojik ve zihinsel gelişimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmış ve tahta hazırlıksız bir şekilde çıkmalarına neden olmuştur.

Yorumlar