top of page

Cadı avı ve kadınlar

  • Yazarın fotoğrafı: Murat Durdu
    Murat Durdu
  • 1 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Hristiyan Engizisyonu ve cadı avları, Avrupa tarihinde önemli bir yer tutan ve özellikle kadınların hedef alındığı karanlık bir dönemdir.

Cadı
Cadı

Cadı Avları ve Engizisyon Dönemi


Cadı avları, genellikle 15. yüzyılın ortalarından 18. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da yoğunlaşan bir fenomeni ifade eder. Bu dönemde on binlerce, bazı tahminlere göre yüz binlerce insan, cadılık suçlamasıyla yargılanmış, işkence görmüş ve infaz edilmiştir.


Cadı avları, Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemeleriyle yakından ilişkili olsa da, bu fenomen sadece Engizisyon tarafından yürütülmemiştir. Protestan bölgelerinde de yaygınlaşmış ve genellikle hem dini hem de seküler mahkemeler tarafından yürütülmüştür.

Engisizyon mahkemesi
Engisizyon mahkemesi

Bu dönemdeki ana inanç, cadıların Şeytan ile bir anlaşma yaparak kötü niyetli büyüler yaptığı ve toplumun başına bela getirdiğiydi. Bu suçlamalar, salgın hastalıklar, kötü hasatlar, hayvan ölümleri veya kişisel felaketler gibi açıklanamayan olaylar için bir günah keçisi arayışının bir sonucuydu.


Cadı Avlarında Kadınların Yeri


Cadı avlarının en belirgin ve çarpıcı özelliği, kurbanların büyük çoğunluğunun kadınlar olmasıdır. Tarihçilerin tahminlerine göre, cadılıkla suçlanan ve infaz edilenlerin %75 ila %85'i kadındı. Bu durum, dönemin toplumsal ve dini yapısından kaynaklanan derin misogynistik (kadın düşmanı) bir bakış açısını yansıtır.


Kadınların neden bu kadar hedef alındığına dair ana etkenler şunlardır:


* Dini ve Toplumsal Cinsiyetçilik: O dönemin hakim dini ve toplumsal görüşleri, kadını erkekten daha zayıf, daha ahlaksız ve şehvete daha yatkın olarak görüyordu. Bu nedenle, kadınların Şeytan'ın baştan çıkarıcı gücüne daha kolay direnemeyeceği düşünülüyordu. Bu düşünce, Engizisyonun en etkili metinlerinden biri olan Malleus Maleficarum (Cadıların Çekici) adlı eserde açıkça belirtilmiştir. Bu kitap, kadınları cadılığa karşı doğal olarak eğilimli olarak tanımlayarak bu algıyı pekiştirmiştir.


* Sosyal Dışlanma ve Marjinallik: Suçlanan kadınlar genellikle toplumun kenarında yaşayan kişilerdi. Yaşlı, dul, bekar veya çocuksuz kadınlar, erkek bir figürün korumasından yoksun oldukları için kolay hedefler haline gelmişlerdir. Bu kadınlar, mal varlıkları için de hedef alınabiliyordu. Toplum içinde dışlanan bu kadınlar, bir felaket yaşandığında şüphelerin üzerine çekildiği ilk kişiler oluyordu.


* Geleneksel Kadın Rollerindeki Şüphe: Kadınlar tarihsel olarak şifacılık, ebelik ve bitkisel ilaçlarla uğraşma gibi roller üstlenmiştir. Bu roller, tıp bilgisinin sınırlı olduğu bir çağda hem saygı hem de şüphe uyandırıyordu. Bir tedavinin başarısız olması veya bir bebeğin ölümü durumunda, ebeler veya şifacılar kolayca cadılıkla suçlanabiliyordu. Bilgileri, kilisenin öğretilerinin dışında kaldığı için şeytani bir güçle ilişkilendirilebiliyordu.


* İşkence ve İtiraflar: Cadılıkla suçlanan kadınlar, genellikle işkence altında itiraf etmeye zorlanıyordu. Çoğu zaman fiziksel ve zihinsel olarak zayıflayan kadınlar, kendilerinden istenen şeytani ayinler ve diğer cadılarıyla ilgili hayal ürünü hikayeler anlatıyordu. Bu "itiraflar" ise diğer kadınların da suçlanmasına ve cadı avlarının yayılmasına neden oluyordu.


Sonuç olarak, Hristiyan Engizisyonu dönemindeki cadı avları, kadınların toplumsal konumunun ve cinsiyetçiliğin en trajik yansımalarından biriydi. Bu dönem, dini inancın, sosyal korkuların ve kadın düşmanlığının birleşerek nasıl büyük bir insani trajediyi tetikleyebileceğini göstermektedir.


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page