Risale-i Nur, Risaleler
- Murat Durdu
- 27 Ağu
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 Eki
DİNİ BOZMAK
Dini bozmanın/dejenere etmenin yolu ona ya bir şey ilave etme veya ondan bir şeyler eksiltme şeklindedir.
Eksiltme görmezden gelme, kabul etmeme ve "yalan" olduğunu söylemek şeklinde iken ilaveler rüya, Cebrail veya bir şekilde Allah ile irtibat kurma şeklinde olmaktadır.
Konu ile ilgili olarak Allah şöyle buyuruyor: “Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir?” [6/En’am: 93]
Bu ayetin muhataplarının Allah adına yalan uydurdukları için zalim olarak nitelendirilmekle kalmayıp, Allah’ın lanetinin de bu zalimler üzerine olduğu ifade edilmiştir. [11/Hud: 18]
Kur’an bu kişilerin “Kitap” nedir? bilmediklerini belirttikten sonra “Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntularıdır. Onlar sadece zan da bulunuyorlar. Vay o kimselere ki, elleriyle kitabı yazarlar, sonrada onu az bir paha karşılığında, “Bu, Allah’ın katındandır” diyerek pazarlamaya çalışırlar. [2/Bakara: 78-79]
SAİD NURSİ'NİN HEZEYANLARI
Sait'in iddia veya hezeyanları
Kitapların (Risalelerin) normal yollardan telif edilen eserler olmayıp, kendisine “rüya” yoluyla veya “ilham” ile veyahut ta “ihtar” ile “yazdırıldığını” kendisine gayb’den haberler ve yardım geldiğini iddia eder. Bu tür iddialar tasavvuf ve diğer bazı çevrelerce baş tacı edilen bilgi edinme yolları olsa da, bilgi nazariyesi acısından bir kıymet ifade etmeyen, bağlayıcılığı da olmayan sübjektif değerlendirmelerdir.
“Kitaplarını (risale) ve öğrencilerini (şakirt) kutsamak”, meşrulaştırıp kabul görmesini sağlamak gayesiyle, Risalelerin tıpkı Kur’an gibi kendisine “indirildiğini” ve “yazdırıldığını” iddia eder.
Kitaplarının meşruiyetini sağlamak için, uymayınca ekleme veya çıkarma yaptığı, kılıfına uydurmak için başvurduğu bir metot olan cifir ve ebced hesabıyla ayette geçen “nur” ifadesini yorumlayarak yazdıklarına Kitap’tan delil üretmeye çalışır.
“Biz her Elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara emredildikleri şeyleri açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O aziz’dir, hikmet sahibidir” [İbrahim: 4] ayeti, “Risale-i Nur’un Türkçe olmasını tahsin eder.” Said Nursi, “Kur’an’ın bu ayeti Risale-i Nur’un Türkçe olmasını güzel görür” diyerek ayeti hem Risalelerin yüceltilmesine hem de “Risalet ve Nübüvvetin her asırda naibleri/vekilleri vardır” ön kabulü ile kendisinin “elçi/peygamber” olmasına dayanak yapar. Ayrıca Risalelerin Türkçe olmasının da “takdir” edildiğini ilave ediyor. Bu vurgu, Risalelerin dilinin sadeleştirilmesi konusunda gösterilen direnci de anlamlı kıldığını bize göstermiş oluyor. Demek ki sadeleştirilmeye direnç gösterilmesinin sebebi dilin böyle “takdir” edilmesinden kaynaklanıyormuş!
Risalelerin Said Nursi’ye indirildiği iddiası
Kur’an’da kitapların “indirildiği/inzal edildiği” söylenmektedir. Sait'e göre; Risaleleri de "Kur’an’ın semasından, ayetlerin yıldızlarından inmektedir! Kur’an, kendinden önceki Tevrat’ı ve İncil’in indirildiğini tasdik eder. Buradan mülhem, Nur Risaleleri de sanki Kur’an’ı tasdik etmek için indirilmiştir. Nitekim bu durum Risalelerde birçok kez tekrar edilmiştir. Yine bilindiği gibi; "Kur’an, Allah’ın peygamberine davasını ispat etmek için, insanları âciz bırakan bir mucizesidir. “Nur Risaleleri de mucize-i Kur’âniyedir.”
“Kur’an’ın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!”
Bu sözün anlamı şudur. Risaleler, Kur’an’ın indiği yerden, Kur’an’ın vahiy suretiyle inmesi gibi inerek güya Kur’an’ın gizli kalmış gerçeklerini ve o gerçeklerin kesin delillerini getiriyor. Said Nursi bu sözü ile hem kendini peygamber seviyesine çıkarıyor, hem de Kur’an’da açıklanmamış gerçeklerin kendine indirildiği iddiası ile kendi kitabının Kur’an’dan daha önemli olduğunu zımnen söylemiş oluyor.
Eğer Sait'in iddia ettiği gibi Kur’an’da açıklanması gereken gizli gerçekler olsaydı Peygamberimiz onları açıklar, bunların açıklamasını Said Nursi’ye bırakmazdı. Nitekim Allah Teâlâ Peygamberimize şöyle diyor: “Ey Elçi! Rabbinden sana indirilen her şeyi tebliğ et, eğer bunu yapmazsan onun elçiliğini yapmamış olursun” [5/Maide: 67]
“Risale-i Nur denilen otuz üç adet Söz, otuz üç adet Mektub, otuz bir adet Lem’alar, bu zamanda, Kur’an’daki âyetlerin âyetleridir. Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir. Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilleridir. Kur’an ayetlerinde yer alan inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir.”
Said Nursî’nin yukarıdaki sözüne göre; “Kur’an delil olmaktan çıkmış, delile muhtaç hale gelmiştir. Risalelerin âyetleri, Kur’an âyetlerinin delili olmuştur.” Risaleler sanki Kur’an’ı tasdik etmek için indirilmiştir. Doğal olarak bu iddiayı güden bir kitabın da hatasız ve kusursuz olması gerekir. Nitekim Said Nursî; “Sözler; şüphesiz Kur’an’ın nurlu parıltılarıdır.” Açıklanmaya muhtaç yerleri eksik olmamakla birlikte tümüyle kusursuz ve eksiksizdir diyerek tabloyu tamamlıyor.
Bu sözlere inanan bir kişi, Said Nursi’yi son peygamber, Risale-i Nurları da Allah’ın son kitabı saymış olmaz mı? Nitekim Nurcuların Kur’an okumayıp Risale okumalarının sebebi de bu olmalı?
Said Nursî, insanların ilgisini çekmek ve kitaplarını cazip hale getirmek için hiç bir şeyi eksik bırakmamıştır. Bu bağlamda Risaleler için; Kur’an’ın özellikleri olan “urvet’ül vüska” ve “hablullah” ifadelerini kullanmaktan da kaçınmamıştır. Nitekim konu ile ilgili şöyle diyor: “Risale-i Nur bu asırda, bu tarihte bir “urvet’ül vüska”dır. Yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani Allah’ın ipidir. Ona elini atan, yapışan kurtulur."
Risale-i Nur’un, Kur’an’ın alındığı yerden alındığı iddiası, birden fazla yerde tekrarlanır. Onlardan biri şudur: “Risale-i Nurlar, ne Doğu’nun kültüründen ve ilimlerinden, ne de Batı’nın felsefe ve bilimlerinden alınmış ve iktibas edilmiş bir nurdur. O, gökten inmiş Kur’an’ın, Doğunun da Batı’nın da üstünde olan Arş’taki yerinden iktibas edilmiştir.”
Risaleler Sait'e "yazdırılmıştır" iddiası
“Bu risalenin mukaddimesinin bu derece uzun olması istemeden olmuştur. Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı.” Anlaşılacağı üzere, Said Nursî bu edilgen konumunu tevazu maskesine bürünerek Birinci Şua’da şöyle izah ediyor; “Benim gibi yarım ümmi bir adam… Risale-i Nur’a sahip değildir ve o eser, Onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur’an’ın manevi mucizesi olarak, rahmet-i İlâhiyye tarafından ihsan edilmiştir.” Bunun tercümesi ise şudur: Peygamberimiz Kur’an’ın tercümanıdır, tebliğcisidir; Sait'te d Nursî de Nur Risaleleri’nin tercümanıdır, tebliğcisidir. Hz. Peygamber ümmîdir; Said Nursî ise yarım ümmî bir zattır. Nasıl ki, Kur’an Hz. Muhammed’in değil, Allah’ın kelâmıdır; O sadece tercümandır, mübelliğdir. Risaleler de Said Nursî’nin eseri değildir; O da Nur Risaleleri’nin tercümanıdır, tebliğcisidir. Peygamberimizin görevi Kur’an’ı tebliğdir; Said Nursî’nin görevi de Risaleleri “tebliğ”dir.
Said Nursî, Risalelerin kendi eseri olmadığını öylesine güçlü bir dil ile vurgulamaktadır ki; bu vurgu, eserin kendisine nispeti imkânsız kılmaktadır. Bu bağlamda Said Nursî’nin Risaleler ile bağı ancak tercümanlık ve tebliğ mesabesindedir. Nur Risaleleri, Said Nursî’nin eseri değildir! Onun ihtiyarıyla yazılmamış, bilâkis Cenab-ı Hakk’ın lisanıyla yazdırılmıştır! Semavîdir! Arşîdir!
Said Nursi Risalelerin tenkid edilmemesinin; “Mübarek Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübinin nurlu lemeâtıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber, küll halinde kusursuz ve noksansızdır” diyerek önünü kesmiş oluyor. (Yirmi yedinci Mektup)
Said Nursi’ye göre "Risâil-i Nur bir mucizedir". Bunun gerçek olduğunun delili ise şudur: “Onda öyle parçalar vardır ki, kimisini altı saatte, kimisini iki saatte, kimisini bir saatte yazıp meydana getiremiyorum… Ve altı saatte yazılmış olan otuzuncu sözü ben de, en yeterli dindar filozoflarla çalışsak altı günde yazamayız. Ve kimse de yazamaz.” (Sikke-i Tasdiki Gaybi, s:123)
Sait'in Diğer aforizmaları
“Mütebakisi şimdilik yazdırılmadı.” Yani kalanı şimdilik yazdırılmadı. (Sikke-i Tasdiki Gaybi, s: 236)
“Risale-i Nur dairesi içine girenlerin tehlikede olan imanlarını kurtaracak ve bu imanla kabre ve Cennete gireceklerdir.” (Tarihçe-i Hayat, s: 444)
“Risale-i Nurun dışında iman aramaya gerek yoktur.” (Barla lahikası, s:588, Lem’alar, s: 63)
“Risale-i Nur bereket sebebidir.” (Sikke-i Tasdiki Gaybi, s: 40)
“ İmanı harika bürhanlarla/delillerle kurtaran, başta Risale-i Nur’dur. (Barla Lahikası, s: 580)
“Risale-i Nur, belaları def eder.” (Emirdağ Lahikası, s: 493)
“Risalei Nur Musa’ın asası gibidir.” (Tarihçe-i hayat, s: 213)
“Risale-i Nur’un bir harfine dokunmak büyük günahtır.” (Barla Lahikası, s: 56)
“Risalei Nur eksiksizdir.” (Barla Lahikası, s: 54)
“Risâil-i Nur’da yazılı olanlar Kur’an’ın malıdır, Allah’tandır.” (Bediuzzaman Cevap Veriyor, s: 122)
....
Soru&Yorum
Aklı olan için bu hezeyan ve safsatalara inanmak mümkün değildir.
Şüphesiz Allah en doğruyu bilen ve söyleyendir.


Yorumlar